Dilmen Milliyet Gazetesi'nde yer alan "Ruhunu asla kaybetmeyeceksin" başlıklı yazısında son dönemlerde inanılmaz bir yükseliş gösteren Beşiktaş ve aynı derecede düşüş gösteren Fenerbahçe ve Galatasaray'ın durumunu analiz etti.
Fenerbahçe'yi, "Futbol acımasız bir oyun. Dün yok, bugün ve sonrası var. Fenerbahçe yönetiminin bu kadar özverisi suistimale uğramamalı. Yoksa maçlar kazanılır, kaybedilir. Şampiyonluk kazanılır, kaybedilir. Ama ruhunu kaybetmeyeceksin. Samandıra’daki sorun bu.." diye anlatan Dilmen, sarı lacivertli takımdaki düşüşün nedenleri köşesinde şu çarpıcı analizle anlattı:
"3-1’lik Galatasaray maçının tarihi çok önemli. Beni geçen yıla döndürdü. Geçen yılki derbiyi hatırlayın; iki takımın da az da olsa şansı vardı. Öyle bir maç oynandı ki, hem sahadan beraberlikle ayrıldılar, hem de son dakikada yaşanan kavga yüzünden birçok kayıp yaşadılar. Bu yıl da doludizgin giderken Kadıköy’de yine harp çıktı. İki takımdan da çok şey götürdü. Yokuş aşağı gitmeye başladılar. Bir tanesi fazla moralden rahatladı, diğeri yenilgiyle demoralize oldu. Hâlâ da toparlanamadılar. "
Daum'a göndermelerde bulunan Dilmen eleştirilerini şöyle sıraladı:
"Fenerbahçe - Galatasaray maçları tarih boyunca hep önemliydi, önemli de kalacak. Federasyon karar alsın 34 kez karşı karşıya gelsinler. Çünkü bu maçlardaki konsantrasyonu, mücadeleyi diğer maçlara yansıtamıyorlar.
ersağ üye Daum, Kasımpaşa maçından sonra öyle bir demeç verdi ki, beni hayal kırıklığına uğrattı. Krizleri liderler çözerler ancak Daum krizi daha da büyütüyor.
Diyor ki, “Oyuncular istedi, onun için 4-3-1-2 oynadık.” Ne kadar önemli teknik direktörünüz olursanız olsun farketmez. Evet, zaman zaman oyuncularınızla ve lider oyuncularla bazı şeyleri paylaşırsınız. Stillerini de sorarsınız. Uygulama yine sizin elinizdedir. Ama bu konuşmalar dört duvar arasında kalır. Kazanınca bana, kaybedince oyunculara. Bundan sonra işler düzelir mi bilmiyorum, açıkcası da kuşkularım var. Anlamsız bir vurdumduymazlık sinmiş durumda Samandıra’ya. Sadece bu seneye endeksli değil. 3-5 yıldır var bu. Aziz Yıldırım ve yönetiminin inanılmaz arzusu, takıma yansımış değil. "
Dilmen Galatasaray ve Beşiktaş'ı da içeren yazısına şöyle devam etti:
"Tabii ki, yönetimin ve başkanın hatası var. Bir kere yaptırım uygulamıyorlar. Bilica maçtan önce rakibe yumruk atıyor, ceza alıyor. Lugano kavga ediyor... Seyirci yüzünden saha kapanıyor...
Kazım pozisyon bitmiş hakeme küfür ediyor. Hoca taktiği oyuncuların isteğine göre belirliyor. Ben başkana, yönetimine ve Aykut Kocaman’a çok inanan bir insanım. Ama devreye girme zamanı geldi, hatta geçiyor. Futbol acımasız bir oyun. Dün yok, bugün ve sonrası var. Bu kadar özveri suistimale uğramamalı. Yoksa maçlar kazanılır, kaybedilir. Şampiyonluk kazanılır, kaybedilir. Ama ruhunu kaybetmeyeceksin.
Bir şey daha var... Aylardır Carlos gidecek mi gitmeyecek mi tartışması var. Ronaldo, Brezilya’dan “parasını ben öderim” diyor. Güiza hakkında her gün bir iddia. Burası Fenerbahçe. Oyuncunun kariyerine saygı duyarım ama Fenerbahçe’yi dünyaya böyle malzeme etmelerine karşıyım.
Gülü seven dikenine katlanır
Fenerbahçe’deki benzer durum Galatasaray’da da yaşanıyor. Samandıra ile ilgili tespitlerin hepsi Florya için de geçerli. Hedefi büyük kulüpler ciddi yönetilirler. Mesela bir stat yapımı var. Bir türlü olmuyor. Basketbol takımında başkasının formasıyla bir başkası oynuyor. Futbol takımı inanılmaz iniş çıkışlar yaşıyor. Sık antrenör değişiyor. Tıpkı Fenerbahçe’deki gibi oyuncular gereksiz kartlar görüp oynamıyor. Bir yenilgi ile darmadağın oluyor. İnanılır gibi değil.
Galatasaray takımını teknik olarak yazacak olursak, Rijkaard bir anda 4-2-3-1’den 4-3-3’e döndü. Ortaya şu tablo çıktı. Az üreten, az pozisyon veren takım. Teknik adamın görevi elindeki mevcut kadroya göre sistem oluşturmaktır. Tabii ki bir sisteme bağlı kalınmaz. Maç maç değişebilir, hatta oyun içinde de değişiklik yapabilirsiniz.
Hızlı çıktı, hızlı düştü
Şu gerçek ki emniyetli oynamak bu kadroya uymuyor. 4-2-3-1 doğru uygulandığında, savunmayı da iyi yaparsın. Ama öndeki dört oyuncu hiç defans yapmadığı için sıkıntı doğuyor. Gülü seven dikenine katlanır misali çoğu maçta artısı olan hücum futbolunda yani 4-2-3-1’de fayda var. Tabii ki Avrupa’da ve ciddi deplasmanlarda farkı oynayabilirler.
Galatasaray, Rijkaard ile birlikte yeni düzene yavaş yavaş adapte olacak diye beklerken, aksine müthiş başladı. Merdivenleri hızla tırmandı. Sonra hızla düştüler.
Kaleci Leo Franco konusunda bende hâlâ soru işaretleri var. 20 maçını izledim bende artı bir şey bırakmadı. Galatasaray düzelir mi, kesin düzelir. Ancak ciddi olurlarsa...
Ciddiyet
Beşiktaş ilginç bir sezon geçiriyor. Aslında rakiplerine göre avantajlı başlamışlardı. Aynı hoca, aynı takım ve birçok takviye... Ama kötü başladılar, 12 puan geriye düştüler, sonradan düzeldiler.
Mustafa Denizli’yi eleştirdiğimiz günler oldu. Örneğin CSKA maçı öncesi maçı olmamasına rağmen bir tane suni çim çalışması yapılmadı. Maçtan sonra direkt İstanbul’a gelip lig maçına hazırlandılar. Bunlar tesadüf değildir. Wolfsburg maçına gittim. Dönüşte Eskişehir deplasmanı vardı. Takım gece Almanya’da kaldı, özel uçağa bindi, direkt Eskişehir’e gitti. Bu disiplin sonra da devam etti. Sezon başındaki rehavet Beşiktaş’ı uçuruma götürüyordu. Fatura da Yıldırım Demirören’e çıkmak üzereydi.
Bobo kazanç
Ne oldu? Beş tane oyuncu mu transfer edildi? Antrenör mü değişti? Hayır ciddiyet geri geldi. Sezon başından beri zaten takım savunmasını iyi yapıp hücumda zorlanıyorlardı. Bir iki taktik değişiklikle bunu da çözdüler. Birkaç maçtır top rakibe geçtiğinde takım halinde savunma yaparak mesela... Hücumda da bir gelişme kaydedildi. Henüz istenilenin altında olmasına rağmen... Denizli sonunda Bobo’da ısrar etmeye başladı. Bobo gerçek forvet olduğundan topu ileride daha fazla tutuyorlar. Kısacası ciddiyet direkt olarak sahaya da yansıyor.
Kategori : SPOR